Diğer insanlarla kurdukları ilişkilerin hepsi aynı şekilde sonuçlanan insanlara rastlamışızdır: kanatları altına aldığı birbirinden çok farklı kişiler tarafından belli bir süre sonra öfke içinde terk edilen bir velinimet; kurduğu arkadaşlıkların hepsi arkadaşlarının ihanetiyle sona eren bir adam; hayatı boyunca tekrar tekrar birisini özel/kamusal bir otorite konumuna yükselttikten belli bir süre sonra o otoriteyi kendisi devirip yerine yenisini koyan bir adam; gönül ilişkilerinin hepsi aynı safhalardan geçip aynı sonuca varan bir aşık.
Bunlar öznenin kendi payının olmadığı edilgen bir deneyim yaşıyormuş gibi göründüğü, aynı felaketin yinelenmesiyle karşı karşıya kaldığı durumlardır. Arka arkaya evlendiği üç eşinin her biri çok geçmeden hastalanan ve ölüm döşeğinde onlara bakmak zorunda kalan kadın örneğin. Psikanaliz, bihassa travmatik bazı olayları yineleme yönünde şaşırtıcı bir zorlantı bulunduğunu keşfetmiştir.
Peki hoşnutsuzluk doğurduğu belli olan bir deneyim için niçin yineleme zorlantısı duyuyoruz?
Freud şöyle açıklar: Yinelemenin kökeninde travmatik bir olayın bastırılması vardır. Yineleme, hatırlama yerine baş gösterir; hatırlayamadığımız bir şeyi yineleriz. Yani yineleme temelde aslen travmatik, somut veya deneyimin yinelenmesidir.
Ray Bressier ise şöyle söyler: Yineleme zorlantısında yinelenen travmatik ve dolayısıyla bastırılmış bir deneyim değil, deneyim biçiminde kayda geçmiş olması baştan mümkün olmayan bir şeydir. Yinelenen travma, deneyim ufkunun dışındadır. Yani travma gerçektir ama deneyimlenmez. İlk travmatik olan deneyimlenmediği ve sadece bilinçdışında kayda geçmiş olduğu için, onu yeniden deneyimleme yönünde bir zorlantı vardır. Fakat bu olay ancak ne yaşanmış ne deneyimlenmiş bir şey biçiminde yeniden deneyimlenebilir, zira travma yaşamın ve deneyimin silindiği noktayı mimler. Yani travmatik deneyim en temelde bir “deneyim” değildir.
Psikolojik anlamda travmatik olmayıp doğrudan beynimize ve bedenimize zarar veren yaralar elbette mevcuttu; ancak belli bir yaranın aynı zamanda psikolojik olarak “travmatik” bir şey olarak iş görüp göremeyeceği, deneyimin kuruluşuna karşılık geldiği için deneyimimizin dışında kalan başka bir “yara”ya bağlıdır.
“Alenka Zupancic, Cinsellik Nedir, Metis Yayınları” kitabından yararlanılmıştır.