Robot Dreams

Sorumluluk almadan bir ilişki kurmak mümkün olabilir mi?
Bir ilişkide ötekini gözetmeden o ilişkinin sürmesini beklemek gerçekçi mi?
Konuşmadan anlaşmak mümkün mü?


Robot Dreams’i izledikten sonra bu sorular belirdi zihnimde.
Eğer bu sorular ilginizi çektiyse ve filmi izlemeyi düşünüyorsanız yazıyı, filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim.

2024 yapımı olan bu film, aslında 1986’da Isaac Asimov tarafından yazılmış bir kitap. Filmi şöyle özetleyebilirim:

Dog evinin penceresinden bakarken komşularının ne kadar mutlu olduğunu görür ve o esnada televizyonda beliren “Yalnız mısın?” reklamından bir robot siparişi verir. Dog, Robot ile bir süre çok keyifli vakit geçirir. Bir gün plaja gittiklerinde bir şeyler ters gider. Biraz yüzüp güneşlendikten sonra Robot’un yerinden kalkamaz hale geldiğini görürüz. Bedeninin eklem yerlerinde bazı sorunlar ortaya çıkar, Dog ne yapacağını bilemez halde tamir malzemeleri ve robot bakım kitapları almak üzere plajdan ayrılır. Sabah geri döndüğünde sezon kapandığı için plajın kilitli olduğunu ve 1 Haziran’da yeniden açılacağını görür. Robot’u almak için içeriye girmeye çalışır ve pek çok sorun yaşar. Son çare 1 Haziran’a kadar beklemektir.

Dog, zamanın dolmasını beklerken arkadaş bulmak için bazı sosyal aktivitelere katılır. Ancak bu aktiviteleri daha önce denemediğini ve denerken onda kaygı, üzüntü ve yetersizlik yarattığını görürüz. Bir gün bir etkinlikte tanıştığı Duck ile keyifli bir arkadaşlık kursa da bunun da sürmediğine şahit oluruz. Böylece Dog, Haziran’ı beklerken gün geçtikçe daha mutsuz bir hale gelir.

Olaylar Dog tarafından böyle akarken Robot, kayıkla sahile gelen tavşanların saldırısına uğrar ve bir bacağını kaybeder. Birkaç ay boyunca kımıldayamadan kurtarılmayı bekler. Bir gün kumsalda metal dedektörü ile gezen biri Robot’u bulur ve onu hurdacıya satar. Başka bir gün hurdacıda malzeme arayan Rascal, paramparça olmuş Robot’la karşılaşır ve onun parçalarını toplayıp eve getirir. Parçaları birleştirmek zordur çünkü eksiktir. Rascal da bir müzik setini gövde olarak kullanarak Robot’a yeniden can verir. Artık yeni Robot’un yeni arkadaşı Rascal’dır.

Sezon açılır, Dog heyecan ve umutla plaja gider ama Robot’un orada olmadığını görür. Hayal kırıklığına uğrar ancak bir zaman sonra kendine yeni bir robot edinmeye karar verir. Bir süre bir taraftan Dog ve yeni Robot’u bir taraftan da bizim Robot’umuz ve onun yeni arkadaşı Rascal’ı eş zamanlı izleriz.

Filmin sonuna geldiğimizde Robot ve Rascal’ı keyifli bir şekilde barbekü yaparken görürüz. Robot bir an Dog’u hatırlar ve pencereye yöneldiğinde Dog veya yeni Robot’u görür. Hayaller kurar ama ne yapacağını bilemez. Müzik seti olan bedeninden sevdiği bir parçayı açar ve Dog’un müziği duymasını bekler. Dog müziği duyar duymaz dans etmeye başlar, Robot da pencerenin ardında dans ediyordur. Kendi kendilerine dans ediyor olsalar da zihinlerinde birbirleri vardır. Ancak bitiş sahnesinde Robot’u yeni arkadaşı Rascal’la; Dog’u da yeni Robot’u ile aynı müzikte keyifle dans ederken görürüz.

Film insana, ilişkilenmeye dair bana pek çok şey düşündürdü. Kısaca şöyle derledim:

  • Tek bir replik olmadan, bunca duyguyu ifade edilebilmiş. Sözcükler ne işe yarar, zorlaştırır mı, kolaylaştırır mı, duygumu ifade etmek için elimde olan tek şey sözcükler mi?
  • Bir diğeri filmin ana karakteri olan Dog’un ve Robot’un birer adı yok. Türün, özel isim olarak kullanıldığı bir kurgu var. Buradan hareketle benim “ben” olmamdan öte insan olmamdan gelen ve hatta bazen kendimi çok özel ve biricik zannederken aslında yalnızca bir türün üyesi olmamdan ileri gelen şeyleri yaşıyorsam? Dog böyle bir şeyse ya da İnsan böyle bir şeyse?
  • Dog en başta herhangi bir ilişki kurmak, ilişkilenmek için çaba sarf etmeden para verip bir robot arkadaş edindi. Ancak o robot arkadaşı nasıl gözeteceği, onunla ilgili nasıl sorumluluk alacağı, ona nasıl bakacağı ile ilgili herhangi bir fikri yoktu. İlerleyen zamanlarda görüyoruz ki yeni Robot ile birlikte denize gittiğinde onun suya girmesine izin vermedi, eklem yerlerini yağladı. Yani aslında Dog, ilişkilenme halinde yanındakini gözetmeyi öğrendi.
  • Filmin sonu geldiğinde pencere sahnesinde izleyici, Dog ile Robot’un un buluşmasını bekler halde olabiliyor ancak filmin aslında belki de bize verdiği mesaj burada. Hem Dog hem de Robot şimdi yeni partnerlerle birlikteler ve yaşadıkları ilişkiden bir ders çıkardılar. Bir öğrenme süreci gerçekleşti ve artık bu öğrendikleri bilgiyi yeni ilişkide kullanabiliyorlar. Aynı şarkıda yeni insanlarla keyifle dans edebiliyorlar.

Umarım siz de filmden keyif almış ve bu yazı eşliğinde yeni sorular sormuşsunuzdur. Tek bir sözcük olmayan bu film için bunca sözcük kullanmış olmam da oldukça ironik değil mi?

Aşk’a Dair

İlişki kurmak, o ilişkide kalabilmek gün geçtikçe zorlaşıyor. bell hooks “Hep Aşka Dair” kitabında tam da bu ilişkilenme halinden söz ediyor.

Gündelik hayatta erkekler ve kadınlar aşk konusunda görece suskun kalma noktasında birbirlerinden pek de farklı değiller. Sessizlik, belirsizlik karşısındaki kalkanımız haline gelebiliyor. Aşkı tanımayı istesek de aşk hakkında çok şey bilme arzumuzun bizi sevgisizlik uçurumuna adım adım yaklaştıracak olmasından korkuyoruz.

Bu sebepledir ki kaybedilenler hakkında konuşmak, aşk hakkında konuşmaktan çok daha kolay olabiliyor. Sevgisizliğin ıstırabını kelimelere dökmek, aşkın hayatlarımızdaki varlığını ve anlamını tarif etmekten daha kolay geliyor.

hooks karşılaştığı erkeklerin sevgi sözcüğünden kaçınan insanlar olduğunu fark edince acaba ortak bir sevgi tanımı olsa, sevgiyi anlamlandırma da kolaylaşır mı diye düşünerek Scott Peck’in şu tanımından kitabından sıkça bahsediyor:

Sevgi, insanın kendisinin ve başkasının ruhsal gelişimini desteklemek amacıyla benliğini genişletme arzusudur.

Sevme iradesinin çok küçük yaştaki çocuklarda bile mevcut olduğunu ancak onların da sevme şekilleri hakkında yetişkinler tarafından rehberliğe ihtiyaçları olduğunu belirtiyor hooks ve ekliyor:

Hiçbirimiz kendimizi veya bir başkasını sevmeyi bilerek doğmayız. Ama ilgiye karşılık verebilme yetisine doğuştan sahibizdir.

Burada sadece partnerlerimize, sevgililerimize tahsis edilmiş özel bir sevgi söz konusu değildir. Gerçek sevgi kendimizle, ailemizle, partnerimizle, sevmeyi seçtiğimiz herkesle aramızdaki sözleşmenin temelidir. Güzel sevmek sadece aşkın, aşk ilişkisinin değil anlamlı her ilişkinin gereğidir.

Ancak başkasını sevebilmek bizi öz sevgi meselesine de götürür ve öz sevgi, sevme eyleminin temelidir. Öz sevgi olmadan sevme yönünde göstereceğimiz her türlü çaba başarısız olmaya mahkumdur.

Belki de sevgi, bize sevgiyi hiçbir acı duymayacağımız, sabit bir mutluluk halinde var olacağımız bir yer olarak öğretildi. Ancak acıyı kabul etmek de sevgi ediminin bir parçası. Aşkı deneyimlediğimizde, hayatlarımız tehlikedeymiş gibi, tehdit ediliyormuşuz gibi hislere de kapılabiliriz. Çünkü ilişkide gerçek benliğimiz bütünüyle ortaya çıktığında, iyi davranışlar sürdürülmesi güç bir hale dönüştüğünde, maskeler çıkarıldığında hayal kırıklığı da ortaya çıkar. Böyle bir ilişkiyi sürdürmek zor gelebilir, saklanacak yerimiz olmadığını hissederiz. Biliniyoruzdur. Ne var ki burada gerçekleşecek olan değişime kararlı olmak bir seçimdir. Karşılıklı uzlaşıyla gerçekleşir. Böylece sevgi büyütülür ve benliğimiz de onunla büyür.

*Rene Magritte, Lovers tablosu kapak fotoğrafı olarak kullanılmıştır.

*Bu yazı bell hooks’un “hep aşka dair” kitabından yararlanılarak yazılmıştır.

“Cinsellik Seksten mi İbaret?”

Seks çok konuşulan ve aslında hiç konuşulamayan bir konu. İngiliz psikanalist Darian Leader “Cinsellik Seksten mi İbaret?” isimli kitabında tam da buna değiniyor. Değil konuşmadığımız belki de düşünmediğimiz, farkında olmadığımız pek çok soruya kafa yoruyor.

Burada seksin asla yalnızca tek bir şey olmadığını hatırlamak önemli. Aslında eylemler farklı kişiler için ya da aynı kişinin yaşamının farklı anlarında bambaşka anlamlara sahip olabiliyor.

Elbette kişinin içine doğduğu kültüre sahip ailenin ve çevrenin burada etkisi var. Örneğin cinsellik bu kültürde konuşulan bir şey mi ya da ailede çocuğa ilk cinsel eğitim verildi mi, okulda kapsamlı cinsellik eğitimi verildi mi, kişi kendi cinsel var oluşunu konuşmaya yatkın mı, bu konudaki yeterlilikleri ya da yetersizlik olarak gördükleri onun için ne anlama geliyor gibi sorular ilk olarak akla düşüyor. Bir de Leader’ın sıraladığı, akla pek de sıkça gelmeyen/getirilmeyen şu sorular var:

Seksten sonra nazik bir konuşma mı yapmalıyız, lekeleri ve beden sıvılarını mı temizlemeliyiz, bir içki mi koymalıyız, banyoyu paylaşmalı mıyız ya da banyonun kapısını açık mı yoksa kapalı mı bırakmalıyız, az önce olanlara değinmeli miyiz yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıyız? Seks sırasında eğer bu kişinin cinsel organıyla oral temasta bulunduysak hemen ardından onu öpmeli miyiz yoksa bundan kaçınmalı mıyız? Eğer sperm ya da vajinal sıvı yuttuysak ardından ne yapmamız gerektiğine dair protokol nedir? Ağzımızı mı silmeliyiz?

Yahut seks bittiğinde o nahoş sessizlikte: “Nasıl, iyi miydi?” diye sorabilir miyiz?

Bu soruların partnerlerin cinsel senaryolarındaki değişkelere dair oldukları görülebilir. Ancak bazı kültürlerde “Kondom takar mısın?” sorusu bile o kişinin veya partnerinin hastalık taşıdığını ya da sadakatsiz olduğunu ima etmek anlamına gelebiliyor. Böylece eğer o kişiye karşı sevgimiz varsa ya da bizi seveceklerini umuyorsak kondom kullanmamaya rıza gösterilmesi beklentisini oluşturabiliyor. Burada sevgi, yapmak istemediğimiz şeyi, diğer kişiyi memnun etmek için yapmayı içerir ve bu da temelde pek çok kişinin çocukluğunun hikayesidir.

Aslında seks, seksten çok daha fazlası. Tarihle, toplumsallaşmayla, anksiyeteyle, suçlulukla, intikamla, şiddetle, sevgiyle ilgili. Yalnızca haz ve doyumla ilgili olduğunu varsaydığımızda seksin ne olduğunu görmeyi başaramayız. Belki cinselliğe dair sözcüklere dökmediğimiz/dökemediğimiz o haz anındaki “ben”in duygularına, düşüncelerine ve bedensel hislerine bakmak burada bizi kendimize daha çok yaklaştırabilir.

Kitap oldukça akıcı ve okuması da keyifli. İlgisini çekenlere şimdiden iyi okumalar dilerim.

Bu yazı yazılırken Darian Leader, Cinsellik Seksten mi İbaret, Encore Yayınları, 2023’ten yararlanılmıştır.