Şifa Arayışı

Günümüzde birçok insan, görünür ya da görünmez acılarla baş etmeye çalışırken, kendini bir tür “şifa arayışı”nın içinde buluyor. Bu arayış kimi zaman terapiyle, kimi zaman spiritüel pratiklerle, kimi zaman da psikoaktif madde içeren inzivalarla şekilleniyor. Bu inzivalar, katılımcılara bastırılmış duygularla yüzleşme, geçmiş travmalarla karşılaşma ve “öz benliğe ulaşma” gibi deneyimler vadediyor. Bu maddeler, serotonin ve oksitosin gibi nörotransmitterlerin salımını artırarak, bireyde geçici bir duygusal açıklık, empati ve birlik hissi yaratabiliyor.

Bu tür deneyimlerin ardından kişiler, “her şeyi gördüm”, “kendime kavuştum” ya da “terapiye gerek kalmadı” gibi ifadelerle süreci tanımlayabiliyor. Ancak bu deneyimler çoğu zaman geçici, denetimsiz ve taşıyacak bir yapıdan yoksun olduğu için kalıcı bir dönüşüm yaratmıyor.

Nörobiyolojik Temel

Araştırmalar, MDMA gibi maddelerin özellikle oksitosin düzeylerini artırdığını göstermektedir (Kirkpatrick et al., 2014). Oksitosin; bağlanma, güven, şefkat ve temas gibi sosyal duyguların taşıyıcısı olan bir hormondur. Serotonin ise duygudurum, algı ve benlik deneyimi üzerinde belirleyici rol oynar. Bu iki sistem birlikte çalıştığında, birey yoğun bir empati, açıklık ve bağlantı hali yaşayabilir. Ancak bu deneyim kimyasal olarak indüklenmiştir ve çoğu zaman karşılıklı bir ilişki zeminine dayanmaz. Dolayısıyla, bu duyguların temsil edilebilmesi, içsel yapıyla bütünleşmesi ve sonrasında işlenmesi çoğu zaman mümkün olmaz.

Psikanalitik Perspektif

Psikanalitik kuram, ruhsal iyileşmeyi yalnızca ani içgörülerle değil, temsil, tekrar ve ilişkisellik yoluyla kavrar. Uyuşturucu etkisiyle yaşanan birlik hissi, çoğu zaman benliğin sınırlarının geçici olarak çözülmesiyle ilgilidir. Bu tür deneyimlerde kişi, sevgiye, bağlılığa ya da kabule benzer duygular yaşar; ancak bunlar gerçek bir nesneyle kurulan ilişkiden değil, kimyasal bir uyarımdan doğmuştur. Böylece sahte bir temas illüzyonu oluşabilir: kişi temas etmiş gibi hisseder, ama ilişki kurmamıştır.

Terapi ise bu süreci tersine çevirir. Orada temas, bir başka kişiyle —terapist aracılığıyla— yavaş yavaş, sınanarak, yansılanarak ve taşınarak kurulur. Terapötik ilişki içinde duygular açığa çıktıkça, birey yalnızca ifade etmeyi değil, o duyguları içsel olarak düzenlemeyi ve temsil etmeyi de öğrenir. Bu bağlamda şifa, bir hal değil, bir süreçtir; anlık bir yükseliş değil, emekle inşa edilen bir içsel yapı kazancıdır.

Deneyimin Temsil Edilebilirliği

İnziva sırasında yaşanan yoğun deneyimler, kişiye ait hale gelmediği sürece ruhsal yapıda bölünme, manik savunmalar ya da boşluk hissine neden olabilir. Birey bir şeyler yaşamıştır ama o şeyin ruhsal temsili oluşmamıştır. Bu noktada terapi, o yaşantının yeniden çağrılıp söze, düşünceye ve ilişkiye dönüştürülebileceği bir alan sağlar. Psikanalitik bakış, şifanın sadece deneyimlenmekle değil, taşınabilir ve temsil edilebilir hale gelmekle mümkün olduğunu vurgular.

*Bu yazının odağında yer alan oksitosin kavramsallaştırması, Somatik Deneyimleme Türkiye Organizasyonu tarafından düzenlenen Güvende Olma, Bağlantı ve İnsan Deneyimi seminerinde, Dr. Carter’ın aktarımlarından esinlenerek derinleştirilmiştir.

Yararlanılan Kaynaklar

  • Lemma, A. (2015). “Analistin Bedeni ve Psikanalitik Çerçeve: Cisimleşmiş Çerçeve ve Sembiyotik Aktarım Üstüne Düşünceler.” Uluslararası Psikanaliz Yıllığı 2015: Psikanaliz Eğitimi ve Sonrası. İstanbul: Simurg Kitabevi.
  • Türkiye Psikiyatri Derneği Psikanalitik Psikoterapiler Bilimsel Çalışma Birimi (2024). Psikanalitik Psikoterapiler: Temel Kavramlar, Kuramlar ve Yöntemler. (Ed. Ali Algın Köşkdere). Ankara: Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları.

Tavsiye Edilen Yazılar